Ceza,
organizmaya istemediği bir şeyin verilmesi ya da istediği bir şeyin
verilmemesidir. Bir başka deyişle, organizmaya olumsuz pekiştireçlerin
verilmesi ya da olumlu pekiştirecin verilmemesi durumudur. Ceza dediğimiz şey,
genelde çocukların yaptıkları olumsuz davranışları sonucu verilir. Ailede
başlanan ceza sistemi çocuğun okula gitmesiyle de devam etmektedir.
Eski mekteplerde verilen cezalar tamamen şiddete yöneliktir.
Sadece Osmanlı Devlet’inde değil Avrupa Devletleri’nde de cezalar tamamen
fiziksel olarak şiddet içeriklidir. Avrupa Devletleri çocuklarına ceza olarak
dayak, darp vb. fiziksel cezaları vermektedir. Genç yaşta Fransa Kral olan on
üçüncü Lui küçük yaşta dayak yediğini hatta genç yaşta tahta geçtiği için
dayaktan kurtulamadığını anlatmıştır. Yaptıkları “Reform” hareketleri bile
çocuklara atılan dayağı engelleyememiştir.
Osmanlı Devletinde de durum aynıdır. Çocukların olumsuz
davranışları sonucu verilen cezalar arasında dayak, falaka vb. ceza sistemleri uygulanmıştır.
1860 yıllarına kadar bu şekilde uygulanan ceza sistemini değiştirecek adımlar
atılmıştır. Ali Efendi adlı bir kişi yapılan bu cezaların çocuk için zararlı
olduğunu bir gazetede anlatması üzerine ceza sistemi yavaş yavaş değişmeye
başlamıştır. Ali Efendi’ye göre çocuk olumsuz bir davranışta bulunduğunda dayak
atılabilir. Ancak bu dayak çocuğun canını yakmadan, feryat ettirmeden hafif bir
şekilde vurulması gerektiğini savunmaktadır. Darp, falaka ve aşırı şekilde
dayak çocuğa atılmamalıdır, görüşünü savunmaktadır. Bu görüşten sonra
mekteplerde ceza sistemi değişmiş hocaların çocuklara yaklaşımı
farklılaşmıştır.
Ali Efendi’nin ve Osmanlı’nın görüşüne göre çocuk terbiyesi
ilim ile alınırken aynı zamanda dayak ile de alınır. Nitekim Osmanlı padişahları
da şehzadelerini gönderdikleri mektepte dayak atıldığını bilmekteyiz. Dayakla
terbiye olunur görüşünün yanı sıra mektepte öğrencinin hocasına saygısı, edebi
de önemlidir. Kim olursa olsun ilimin kıymetini bilmeli ve hocasının
yaptıklarına karşı gelmemelidir. Tabi ki dayağın aşırısını da padişahlar
savunmamaktadır. Sadece kendi çocukları için değil Osmanlı Devletinde yaşayan
diğer çocuklar içinde aynı düşünce mevcuttur. Ancak her hoca bunu
uygulamamaktadır o ayrı bir mevzu…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra bu ceza
sisteminin değiştiği pek söylenemez. Geleneksel model dediğimiz “öğretmen
merkezli” eğitim sistemi kullanılmaktaydı. Sınıf içerisinde cezaları öğretmen
kendisi belirlemekte, dayak konusunda ise bir değişim olmamıştır. Çocuklar aynı
şekilde, hata yaptığında ya da zevk için şiddete maruz kaldıklarını gördük. Bu
ceza olayları halen günümüzde tartışılmaktadır. Ceza olarak dayak atılması
taraftarı olanların yanı sıra çocuğa ceza olarak dayak değil de onların
gelişimlerine etki sağlayacak, yaptıkları hataları anlamalarına fayda
sağlayacak farklı ceza sistemi uygulanması taraftarıdırlar. Cezanın hiç
kullanılmamasını savunanlarda vardır. Örneğin; Skinner ceza için şunu demiştir;
“Ceza davranış değiştirmekte etkisizdir.” Görüşünü savunmaktadır.
Günümüzde ise “Öğrenci Merkezli” eğitim sistemi
uygulanmaktadır. Geleneğe göre bu sistem öğrencinin bir birey olduğunu kabul
edip, verilen cezalar öğrencinin gelişiminde olumlu etki olacak şekilde
seçilmektedir. Cezalar veya sınıf kuralları dediğimiz olay sınıf içerisinde
öğrenci ile demokratik bir ortamda alınmaktadır.
Geçmiş
ile günümüzü karşılaştırdığımızda şuan ki sistemin daha uygun olduğunu
görüyoruz. Dayak çözüm yöntemi olamamakla beraber bazen ise disiplini sağlamak
için öğretmenler çocuklara dayak atabileceklerini de söylemeliyiz. Dayak tabiri
pek uygun düşmese de burada dayaktan kasıt çocuğun canını fazla yakmadan
kulağını çekmek, şiddetli olmayacak şekilde tokat atmak veya taciz içermeyecek
şekilde çocuğun bedenine vurma gibi cezalar da halen görülmektedir. Bu görüşün
doğruluğu konusunda ise hiçbir zaman tam net bir cevap verilmemiştir. Haylaz
olan çocukları bastırmak için bu tekniklere başvurulduğunu yeri geliyor
okullardaki öğretmenlerden duyuyoruz. Dediklerine göre pek vurma taraftarı değiller
ancak söz geçirebilmek için okul ve sınıf düzenini, disiplinini sağlamak için
mecbur kaldıklarını söylüyorlar. Aslında onlarda bir nebze Osmanlı zamanında
bulunan Ali Efendi’nin görüşünü savunmaktadırlar. Öğrenciye şiddet uygulanması
taraftarı değillerdir ama mecburiyetten bunu uygulamaktadırlar. Bu tip
öğretmenlerin yanı sıra geleneği savunan öğretmenler halen mevcuttur. Eğitim
şiddetle olacağını savunup bunu uygulamaktadırlar.
Velilere
gelecek olursak; eski mekteplerde bu cezaları savunuyorlardı. Çocukların
terbiyesinin bu şekilde verilmesi gerektiğini söyleyip kendileri de
uygulamaktadırlar. Hocaların çocuklara terbiye verirken dayak atmalarını normal
görüyorlardı. Günümüze kadar bu böyle gelmiş olsa da artık durum değişmiştir.
Veliler gelip öğretmenden çocuklarına dayak atmamasını söylüyorlar. İroni
olansa dayak atmayan öğretmen sesini ister istemez çocuğa yükseltse veli gelip
öğretmenden hesap soruyor. Bu durumun iyi veya kötü olup olmadığı ise tam bir
muammadır.
Geçmişte
öğrenciler öğretmenlerinden korkarlardı. Ama onlara saygı ve edep konusunda bir
kusur işlemezlerdi. Şimdi ise öğrenciler öğretmene karşı edep bir yana saygı
bile yok bu da ayrı bir mevzudur. Saygıyı dayak mı sağlıyor, dayak öğretmene
saygıyı mı azaltıyor çözülememiş bir konudur.
Geçmişten
günümüze kadar bu dayak ve ceza mevzusu konuşulmuştur. Farklı yöntemler
denenmiştir. Hangisinin doğru olup olmadığı konusu ise yaşanan durumun,
öğrencinin psikolojik durumuna, yaşanan olayların göz önüne alınıp o şekilde
bir ceza sistemi uygulanması uygun düşmektedir.
Büşra
Öztekin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder