3 Nisan 2015 Cuma

Geçmişten Günümüze Ceza Sistemi

Ceza, organizmaya istemediği bir şeyin verilmesi ya da istediği bir şeyin verilmemesidir. Bir başka deyişle, organizmaya olumsuz pekiştireçlerin verilmesi ya da olumlu pekiştirecin verilmemesi durumudur. Ceza dediğimiz şey, genelde çocukların yaptıkları olumsuz davranışları sonucu verilir. Ailede başlanan ceza sistemi çocuğun okula gitmesiyle de devam etmektedir.
         Eski mekteplerde verilen cezalar tamamen şiddete yöneliktir. Sadece Osmanlı Devlet’inde değil Avrupa Devletleri’nde de cezalar tamamen fiziksel olarak şiddet içeriklidir. Avrupa Devletleri çocuklarına ceza olarak dayak, darp vb. fiziksel cezaları vermektedir. Genç yaşta Fransa Kral olan on üçüncü Lui küçük yaşta dayak yediğini hatta genç yaşta tahta geçtiği için dayaktan kurtulamadığını anlatmıştır. Yaptıkları “Reform” hareketleri bile çocuklara atılan dayağı engelleyememiştir.
         Osmanlı Devletinde de durum aynıdır. Çocukların olumsuz davranışları sonucu verilen cezalar arasında dayak, falaka vb. ceza sistemleri uygulanmıştır. 1860 yıllarına kadar bu şekilde uygulanan ceza sistemini değiştirecek adımlar atılmıştır. Ali Efendi adlı bir kişi yapılan bu cezaların çocuk için zararlı olduğunu bir gazetede anlatması üzerine ceza sistemi yavaş yavaş değişmeye başlamıştır. Ali Efendi’ye göre çocuk olumsuz bir davranışta bulunduğunda dayak atılabilir. Ancak bu dayak çocuğun canını yakmadan, feryat ettirmeden hafif bir şekilde vurulması gerektiğini savunmaktadır. Darp, falaka ve aşırı şekilde dayak çocuğa atılmamalıdır, görüşünü savunmaktadır. Bu görüşten sonra mekteplerde ceza sistemi değişmiş hocaların çocuklara yaklaşımı farklılaşmıştır.
         Ali Efendi’nin ve Osmanlı’nın görüşüne göre çocuk terbiyesi ilim ile alınırken aynı zamanda dayak ile de alınır. Nitekim Osmanlı padişahları da şehzadelerini gönderdikleri mektepte dayak atıldığını bilmekteyiz. Dayakla terbiye olunur görüşünün yanı sıra mektepte öğrencinin hocasına saygısı, edebi de önemlidir. Kim olursa olsun ilimin kıymetini bilmeli ve hocasının yaptıklarına karşı gelmemelidir. Tabi ki dayağın aşırısını da padişahlar savunmamaktadır. Sadece kendi çocukları için değil Osmanlı Devletinde yaşayan diğer çocuklar içinde aynı düşünce mevcuttur. Ancak her hoca bunu uygulamamaktadır o ayrı bir mevzu…
         Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra bu ceza sisteminin değiştiği pek söylenemez. Geleneksel model dediğimiz “öğretmen merkezli” eğitim sistemi kullanılmaktaydı. Sınıf içerisinde cezaları öğretmen kendisi belirlemekte, dayak konusunda ise bir değişim olmamıştır. Çocuklar aynı şekilde, hata yaptığında ya da zevk için şiddete maruz kaldıklarını gördük. Bu ceza olayları halen günümüzde tartışılmaktadır. Ceza olarak dayak atılması taraftarı olanların yanı sıra çocuğa ceza olarak dayak değil de onların gelişimlerine etki sağlayacak, yaptıkları hataları anlamalarına fayda sağlayacak farklı ceza sistemi uygulanması taraftarıdırlar. Cezanın hiç kullanılmamasını savunanlarda vardır. Örneğin; Skinner ceza için şunu demiştir; “Ceza davranış değiştirmekte etkisizdir.” Görüşünü savunmaktadır.
         Günümüzde ise “Öğrenci Merkezli” eğitim sistemi uygulanmaktadır. Geleneğe göre bu sistem öğrencinin bir birey olduğunu kabul edip, verilen cezalar öğrencinin gelişiminde olumlu etki olacak şekilde seçilmektedir. Cezalar veya sınıf kuralları dediğimiz olay sınıf içerisinde öğrenci ile demokratik bir ortamda alınmaktadır.
Geçmiş ile günümüzü karşılaştırdığımızda şuan ki sistemin daha uygun olduğunu görüyoruz. Dayak çözüm yöntemi olamamakla beraber bazen ise disiplini sağlamak için öğretmenler çocuklara dayak atabileceklerini de söylemeliyiz. Dayak tabiri pek uygun düşmese de burada dayaktan kasıt çocuğun canını fazla yakmadan kulağını çekmek, şiddetli olmayacak şekilde tokat atmak veya taciz içermeyecek şekilde çocuğun bedenine vurma gibi cezalar da halen görülmektedir. Bu görüşün doğruluğu konusunda ise hiçbir zaman tam net bir cevap verilmemiştir. Haylaz olan çocukları bastırmak için bu tekniklere başvurulduğunu yeri geliyor okullardaki öğretmenlerden duyuyoruz. Dediklerine göre pek vurma taraftarı değiller ancak söz geçirebilmek için okul ve sınıf düzenini, disiplinini sağlamak için mecbur kaldıklarını söylüyorlar. Aslında onlarda bir nebze Osmanlı zamanında bulunan Ali Efendi’nin görüşünü savunmaktadırlar. Öğrenciye şiddet uygulanması taraftarı değillerdir ama mecburiyetten bunu uygulamaktadırlar. Bu tip öğretmenlerin yanı sıra geleneği savunan öğretmenler halen mevcuttur. Eğitim şiddetle olacağını savunup bunu uygulamaktadırlar.
Velilere gelecek olursak; eski mekteplerde bu cezaları savunuyorlardı. Çocukların terbiyesinin bu şekilde verilmesi gerektiğini söyleyip kendileri de uygulamaktadırlar. Hocaların çocuklara terbiye verirken dayak atmalarını normal görüyorlardı. Günümüze kadar bu böyle gelmiş olsa da artık durum değişmiştir. Veliler gelip öğretmenden çocuklarına dayak atmamasını söylüyorlar. İroni olansa dayak atmayan öğretmen sesini ister istemez çocuğa yükseltse veli gelip öğretmenden hesap soruyor. Bu durumun iyi veya kötü olup olmadığı ise tam bir muammadır.
Geçmişte öğrenciler öğretmenlerinden korkarlardı. Ama onlara saygı ve edep konusunda bir kusur işlemezlerdi. Şimdi ise öğrenciler öğretmene karşı edep bir yana saygı bile yok bu da ayrı bir mevzudur. Saygıyı dayak mı sağlıyor, dayak öğretmene saygıyı mı azaltıyor çözülememiş bir konudur.
Geçmişten günümüze kadar bu dayak ve ceza mevzusu konuşulmuştur. Farklı yöntemler denenmiştir. Hangisinin doğru olup olmadığı konusu ise yaşanan durumun, öğrencinin psikolojik durumuna, yaşanan olayların göz önüne alınıp o şekilde bir ceza sistemi uygulanması uygun düşmektedir.
                                                       

                                                                                     Büşra Öztekin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder